GLOKOM AMELİYATI
GÖZ TANSİYONU AMELİYATI
Glokom tedavisinde ameliyatların önemli yeri vardır.
Glokomda bilimsel olarak etkinliği kanıtlanmış olan yegane tedavi yöntemi göz tansiyonunun düşürülmesidir. Göz tansiyonunu ne kadar çok düşürürsek görme siniri üzerindeki baskıyı o oranda azaltır ve sinir hücrelerini o ölçüde daha iyi korumuş oluruz. Göz tansiyonunu düşürme yöntemleri arasında en fazla etkili olanı ameliyat tedavisidir. İlaç tedavisi ile (göz damlaları) göz tansiyonunu en çok % 40 oranında (ki; bu değere ulaşmak için en az iki farklı damlanın birlikte kullanılması gerekir, bir adet damla en fazla % 25-35 oranında düşürür) düşürmek imkanımız olabilmektedir. Bu nedenle, örneğin tedavi öncesi göz tansiyonu 50 mmHg olan bir hastanın hedef tansiyon olan 15 mmHg’ya sadece damla tedavisi ile ulaşması mümkün değildir. Ameliyat tedavisi göz tansiyonunda ortaya çıkan ve günün değişik saatlerinde görülen tansiyon yükselmelerini önlemek için damla tedavisine göre çok daha etkilidir.
Glokom ameliyatında gözü terk edemeyen sıvıyı boşaltmak için bir kanal açılmaktadır.
Glokom ameliyatlarının en sık uygulananı trabekülektomidir, burada normal kanallardan gözü terk edemeyen sıvının daha rahat boşalması için farklı bir yol (kanal yada valv) oluşturulmaktadır. Ameliyat sahası gözün beyaz ve renkli dokularının birleşim yerinde ve üst kısımda yer alır. Normalde üst göz kapağı tarafından örtülmüş olduğu için dışardan bakıldığında fark edilmesi mümkün değildir, kapak elle tutulup göz aşağıya baktırılınca gözün beyaz kısmında hafifçe kabarıklık yaptığı için ayırt edilebilir.
Bu kanalın optimum bir genişlikte açılması başarılı bir ameliyat için çok önemlidir; çok geniş ise göz tansiyonunun aşırı miktarda düşmesine, küçük olması ise göz tansiyonunda istenen düşüşün elde edilememesine neden olur. Özellikle ameliyat sonrası erken dönemde göz tansiyonunun çok düşük seyretmesi ameliyat olan gözde kanama ve görme bulanıklığı gibi bazı sorunlara neden olmakta ve hastanın memnuniyetini önemli oranda azaltmaktadır.
Uygun teknikler kullanılarak yapılan ameliyatlar son derece etkili ve güvenlidir.
Ben glokom ameliyatlarında özellikle iki noktaya özen gösteriyorum; ameliyattan sonra erken dönemde göz tansiyonunu çok fazla düşürmemek ve geç dönemde açılan kanalın kapanmasını önlemek. Göz tansiyonunun aşırı düşmesini önlemek için sıvının kontrollü bir şekilde boşalmasını sağlamak gerekiyor, bu nedenle kanalı bir valv şeklinde hazırlıyorum (bu sayede göz tansiyonu yükseldiğinde valv açılıyor, düşünce kapanıyor). Ayrıca ameliyatta koyduğum dikişleri göz tansiyonunun seyrine göre alıp açtığım kanalın etkinliğini aşamalı bir şekilde ayarlayabilmekteyim. Geç dönemde kanalın kapanmasını önlemek için de Mitomisin dediğimiz bir kanser ilacını düşük dozda ameliyat sahasına uyguluyorum ve bir süre bekledikten sonra yıkayarak uzaklaştırıyorum. Bu ilaç kanalı kapatan tamir edici hücreleri engelleyerek ameliyatımızın uzun süre istediğimiz gibi çalışmasını sağlamaktadır.
Glokom ameliyatlarında son yıllarda bazı değişiklikler olmuştur.
Glokom tedavisi için bundan 10 yıl kadar önce kullandığımız göz damlaları çok fazla etkili değildi. Bu nedenle, glokom hastalarının büyük bölümü önce ilaç tedavisine başlasa da; kısa bir süre sonra ameliyat olmaktaydı. Ancak 1996 yılında kullanılmaya başlanan prostaglandin grubu ilaçlar bu durumu önemli oranda değiştirdi, göz tansiyonunda daha etkin bir düşüş sağladıkları için hastaların önemli bir bölümüne yaklaşık on yıllık bir süre için ameliyat yapılmadan göz tansiyonunu kontrol altında tutma imkanı sağladılar. Dolayısıyla toplam glokom ameliyatı sayısı ve yapan hekim sayısı önemli oranda azaldı. Günümüzde bu ilaçlara ilk önce olumlu yanıt vermiş olan hastaların önemli bir bölümü artık kontrolden çıkmış olup bunların ameliyat olması gereklidir, ancak bu arada hekimlerin tecrübeleri azaldığı için ameliyattan çekinmekte ve hastalarına damla ile tedaviye devam etmelerini tavsiye edebilmektedirler. Bu da hastaların nezdinde glokom ameliyatlarının çok tehlikeli olduğu gibi asılsız inanışlara ile ameliyattan korkup kaçmalarına ve sonuçta görme fonksiyonlarında azalmaya neden olmaktadır.
Glokom ameliyatları lokal anestezi ile yapılır, yaklaşık yarım saat sürer.
Uygun teknik kullanarak ve yukarda belirtildiği gibi önlemler alınarak yapılan glokom ameliyatlarında başarı oranı çok yüksektir. Yan etki olasılığı da oldukça azdır. Ben hastalarıma özellikle enfeksiyon ve kanama gibi yan etkiler hakkında bilgi veriyorum. Enfeksiyon ihtimali yaklaşık binde bir oranında (katarakt ameliyatı ile aynı) olup ameliyat sonrası geç dönemde de bazen görülebilmektedir. Özellikle geç enfeksiyonun önlenmesi için ameliyat sırasında bazı önlemler almaktayım. Kanama çok sık olmayarak karşımıza çıkmaktadır, ancak genellikle kendiliğinden temizlenmektedir.
Burada bilinmesi gereken önemli bir husus vardır: glokom ameliyatları ile bozulmuş olan görme yeteneği tekrar arttırılamaz, çünkü ölmüş olan sinir hücreleri kendilerini yenileyememektedirler. Biz ameliyat yaparak ve göz tansiyonunu istenen seviyeye düşürerek sadece sağ kalmış sinir hücrelerinin hasar görmesini önlemekte ve uzun dönemde görmeyi koruyarak körlüğü önlemekteyiz. Bu itibarla glokom ameliyatı görmeyi önemli oranda arttıran katarakt ameliyatından çok farklı olup hatta erken dönemde sulanma ve gözlük numaralarındaki değişikliğe bağlı olarak görmeyi geçici olarak azaltabilmektedir.
Bazı hastalarda ameliyattan belli bir süre sonra katarakt gelişebilmektedir, ancak bu önemli bir sorun teşkil etmez; çünkü günümüzde katarakt ameliyatları artık son derece güvenli bir şekilde yapılabilmektedir.
İlaç tedavisine rağmen göz tansiyonu düşmüyor ve görme azalıyorsa ameliyat şarttır
Sonuç olarak söylenmesi gereken şudur; birden fazla göz damlası kullandığı halde göz tansiyonu istenildiği kadar düşmeyen, görmesi giderek azalan gözlerde mutlaka ameliyat yapılmalıdır. Eğer hastaya bu yakınmaları olduğu halde yine damla tedavisine devam etmesi söyleniyorsa, başka bir glokom uzmanının görüşlerine başvurulmalıdır.
|